GÜNDEM ÇORBASI (11. OCAK. 2012)…

Çarşamba, Ocak, 2012
615
Ana Sayfa ·Güncel Forum ·GÜNDEM ÇORBASI (11. OCAK. 2012)…

11 OCAK’DA DÜNYA’DA VE TÜRKİYE’DE YAŞANAN OLAYLAR…HAZIRLAYAN: HALUK CANGÖKÇE

BUGÜN (11 Ocak 2012)
11 Ocak Gregorian takvimine göre yılın 11. günüdür. Sonraki sene için 354 gün var (Artık yıllarda 355).

11 OCAK’DA DÜNYA’DA VE TÜRKİYE’DE NELER OLDU ?…

  630 – Müslümanların Mekke’yi fethi.
1055 – Theodora, Bizans İmparatorluğu tahtına oturdu. Makedonyalılar hanedanının son hükümdarı olacaktı.
1454 – Büyük İstanbul yangını
1569 – İlk piyango çekilişi Birleşik Krallık’ta yapıldı.
1693 – Etna yanardağı (Sicilya) faaliyete geçti.
1820 – Paslanmaz çelik ilk kez üretildi.
1861 – Alabama, Birleşik Devletlerden ayrıldı.
1878 – Süt ilk defa şişelenerek satıldı.
1905 – Mustafa Kemal Harp Akademisi’nden Kurmay Yüzbaşı olarak mezun oldu.
1921 – Birinci İnönü Muharebesi’nin sonu. Yunan kuvvetleri geri çekildi.
1922 – Kanada’nın Toronto şehrinde bir hastanede yatan 14 yaşındaki diyabet hastası Leonard Thompson, İnsülin zerkedilerek bu hastalığı tedavi edilen ilk hasta olma ünvanını kazandı. Zaten ertesi yıl insülinin eldesine yönelik kullanışlı bir yöntem buldukları için Toronto Üniversitesi’nden bir ekip Nobel ödülü aldı.
1929 – Türkiye’de eski yazılı kitapları yeni harflere çevirmek için Dil Encümeni bünyesinde bir komisyon kuruldu.
1929 – Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nde çalışma süresi 7 saate indirildi.

1935 – Amelia Earhart, ilk tek kişilik uçuşu Hawaii’den Kaliforniya’ya gerçekleştirdi.
1939 – Aydın’da köylüye toprak dağıtıldı.
1940 – Ankara Devlet Konservatuvarı Tatbikat Sahnesi oyuncuları ilk oyunlarını sergiledi.
1942 – Ankara’da halka ekmek karnelerinin dağıtımına başlandı.
1943 – Kızıl Ordu, Stalingrad kuşatmasını kırdı.
1944 – Un fiyatlarındaki artış nedeniyle ekmeğe zam yapıldı.
1944 – İtalya’da 5 kişi vatana ihanetten asıldı. Benito Mussolini’nin damadı Kont Ciano’da asılanlar arasındaydı.
1946 – Enver Hoca, Arnavutluk’ta Halk Cumhuriyeti ilan etti. Kral Zogo tahtan indirildi
1948 – Ankara Üniversitesi Senatosu bazı öğretim üyelerini sol eğilimli oldukları için, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi’ndeki görevlerinden uzaklaştırdı. Görevden alınanlar arasında Pertev Naili Boratav, Niyazi Berkes ve Mediha Berkes, Behice Boran, Adnan Cemgil ve Azra Erhat vardı.
1954 – 1953 yatırım bütçesi açığını kapatmak amacıyla 125 milyon liralık iç istikraz yapılmasına ilişkin tasarı kabul edildi.
1954 – Malatya’ya Şeker Fabrikası kuruldu.
1962 – Peru’daki Nevado Huascaran volkanı faaliyete geçti: 4,000 kişi öldü.
1962 – Peru’da toprak kayması oldu; 3 bin insan öldü.
1963 – TBMM’de komünizmle mücadele amacıyla komisyon kuruldu.
1964 – Amerika Birleşik Devletleri sağlık bakanı Luther Terry, sigaranın sağlığa zararlı olabileceğine dair ilk raporu yayınladı.
1969 – Danıştay, Ortadoğu Teknik Üniversitesi’nin bir ay süreyle tatil edilmesi kararını durdurdu.
1969 – Cevizli’de (Kartal) Singer fabrikasında işçilere polis saldırdı.120 işçi gözaltına alındı,14 işçi ve 8 polis yaralandı. Fabrika bir gün önce (10 Ocak’ta) işçiler tarafından işgal edilmişti.
1969 – Türkiye’de ilk sinema grevi, İstanbul Şehzadebaşı’ndaki Yeni Sinema’da başladı.
1971 – İş Bankası Ankara Emek Şubesi silahlı 4 kişi tarafından soyuldu. Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanlığı bankayı soyanların Deniz Gezmiş ile Yusuf Arslan olduğunu ileri sürdü.
1972 – Boğaz Köprüsü kılavuz hatlarının çekilmesi nedeniyle Boğaz iki gün süreyle trafiğe kapatıldı.
1972 – Doğu Pakistan, Bangladeş oldu.
1973 – İstanbul Türk Demir Döküm fabrikalarında 99 gün süren grev sona erdi.
1974 – İstanbul Belediyesi Şehir Tiyatroları genel sanat yönetmenliğine Muhsin Ertuğrul getirildi. Bir gün önce Vasfi Rıza Zobu bu görevden istifa etmişti.
1974 – Dünyanın ilk yaşayan altızları (anne; Susan Rosenkowitz) Cape Town-Güney Afrika’da doğdu.
1975 – Kıbrıs Harekâtı’nda 484 şehit verildiği açıklandı.
1977 – Lockheeed uçak şirketi’nin Türkiye temsilcisi Nezih Dural tutuklandı.
1980 – 14 yaşındaki Nigel Short, “Uluslararası usta” unvanını alan en genç satranç oyuncusu oldu.
1983 – Yatağan Termik Santrali hizmete girdi.
1984 – Michael Jackson, Thriller adlı albümüyle 8 Grammy ödülü aldı.
1993 – Berlin, Ulumulhikme okulu’nun kuruluşu
1995 – Amerikalı matematikçiler “en büyük asal sayı”yı buldu. Kendisi ile 859 bin 433 kez çarpılan 2’den1 çıkarılmasıyla elde edilen bu sayı 258 bin 716 haneli.
1996 – Sabancı Center’a düzenlenen suikast sonucu Sabancı Holding Yönetim Kurulu Başkanı Özdemir Sabancı, Toyotosa Genel Müdürü Haluk Görgün ve başkanlık sekreteri Nilgün Hasefe öldürüldü.
1999 – Türkiye Cumhuriyeti’nin 56. Hükümeti kuruldu; Demokratik Sol Parti (DSP) azınlık hükümeti. Bülent Ecevit 4. kez başbakan oldu.
1999 – Beynindeki rahatsızlık nedeniyle tedavi gören sanatçı Öztürk Serengil, 68 yaşında öldü.
2000 – Ramazan Bayramı tatilinde meydana gelen trafik kazalarında, 78 kişi öldü, 177 kişi yaralandı.
2001 – Alkollü içkilerde tekel kaldırıldı.

 

***
ASPARAGAS !…
Benim yaşımdakiler bilir;
Eskiden, bazı gazeteler, elbette “çok satabilmek” için “sansasyonel başlıklar” atarlardı…
Meselâ, yeni tabiriyle bir “gay”, eski tabiriyle “homoseksüel”, halk tabiriyle ise “i..e” olduğu ve “kadınsı tavırlar” sergilediği ayyuka çıkan Zeki Müren için, at nalı büyüklüğündeki harflerle şöyle bir başlık atarlardı:
“Zeki Müren çocuk düşürdü!’
Bu başlığı okuyanlarda bırakılmak istenen “intiba” şuydu:
“Aaa, Zeki Müren hamile miydi ki, çocuk düşürdü?”
Bu başlık ile, kafalarda bu istifhama yol açan gazete, başlığın hemen altına da küçük puntolarla şöyle yazardı:
“Sevmek için kucağına aldığı çocuğu düşürdü!”
Tabiî bu; bir “masabaşı haber”di, mesleki tabirle “asparagas”tı!..
Ne yazık ki;
O dönemde, bu tür gazeteler iyi tiraj yaptılar, satışları 800 binlere kadar ulaştı…
Bir “rüzgâr”dı, esti geçti!.
O dönemler, televizyonun bilgisayarın cep telefonunun olmadığı dönemlerdi..
Radyo bile lükstü ve her evde bulunmazdı…
Türkiye artık eski Türkiye değil, köprülerin altından çok sular aktı, bir “iletişim devrimi” yaşandı ve saklı gizli bütün gerçekler ortaya döküldü.
İnternet denen dünyaya girince bütün gerçekleri anında öğrenmek ve yaşananları canlı görmek mümkün..
Gene de öğrenmemekte direnirsen, hele hele basın alçaklarının aklına uyup öğretene de kalayı basarsan, bize de sana acımak kalır.

 

 ***
KEDİ ŞEYİNİ GÖRMÜŞ !…
Hani, bir “atasözü”müz vardır:
“Kedi poposunu görmüş, yaram var demiş!”
Kusura bakmasın ama, Bay Kemal Kılıçdaroğlu ve CHP’lilerin son günlerde yaptıkları, tam da budur!..
Malûm; Silivri Başsavcısı Ali İşgören tarafından Kemal Kılıçdaroğlu hakkında bir “fezleke” hazırlandı… “Adil yargılamayı etkilemek”le suçlanıyor…
Meclis, “Kılıçdaroğlu’nun dokunulmazlığı”nı kaldırırsa, hakkında “soruşturma” başlatılacak.
Vayy sen misin “fezleke” hazırlayan!..
Ortalık toz-duman!.. Kızılca kıyametler kopuyor!..
Öyle bir “velvele”, öyle bir “zelzele” ki; sanırsınız, “8.2 şiddetinde deprem”le sarsılıyoruz.
Neymiş; “Kalan tek kale CHP’yi hedef seçtiler”miş!.. Neymiş; “muhalefet, toptan susturulmak isteniyor”muş!..
Konuşuyorlar da, konuşuyorlar!..
“Erkeklik taslama”lar, “hodri meydan”lar gırla!..
Durun, ne oluyor yahu?.. Alt tarafı bir “fezleke” hazırlanmış, bunun nesini büyütüyorsunuz?..
Öyle bir hava estiriliyor ki; sanki CHP kapatılacak, Kılıçdaroğlu içeri tıkılacak!..
Yapmayın Allah aşkına…
Şu anda, Devlet Bahçeli hariç, Meclis’te grubu bulunan partilerin birçok milletvekili hakkında “672 tane fezleke” var…
Kaldı ki, bunların hiçbiri işleme konulmuyor!..
Baykal hakkında bile “3 fezleke” var!.. Hele BDP’liler hakkında “462 fezleke” bulunuyor ama Meclis’te bekliyor…
Haa, “124 fezleke” de AK Partililer hakkında, iyi mi?.. Peki, onların sesi niye çıkmıyor?..
Demek ki, ortada “ciddi bir durum” yok!..
İyi de, Kılıçdaroğlu niye ortalığı velveleye veriyor?..
Onun da bir “fezleke”si oldu ya; “kedi” gibi, “yarası” olduğunu sanıyor!..
Hele dün grup toplantısında, vekilleri hep bir ağızdan bağırırken! gözlerinin yaşarması pek komikti…
Gandi, ağlarken bile güldürüyor…

 

***
12 EYLÜL YARGIDA…
Yüzleri kızarır mı bilmem ama sonunda 12 Eylül darbesi yargı önüne çıkıyor.
Hürriyet tayfasının sahip çıktığı darbe, nedenleri ve sonuçları yargı önünde sorgulanacak.
Burada Evren veya Şahinkaya’nın tek başına mahkum olması önemli değil, aslolan darbe zihniyetinin mahkum edilmesi.
Her yargısız infazın, her işkencenin hesabı, bu darbeyi tarih kitaplarında kanlı bir eylem olarak mahkum etmekle sorulabilir.
Bu iddianamenin kabulü bu yolu açtı.
Yetmez ama evet diyoruz.

 

 ***

 İYİ ÇOCUKLAR MAHKUM OLDU, YA ABİLERİ NEREDE ?…
İyi çocuklar mahkum oldu, abileri nerede
Şemdinli Davası kavga kıyamet sonucu karara ulaştı, emekli Orgeneral Yaşar Büyükanıt’ın ‘’iyi çocuklar’’ diyerek kefil olduğu iki asker ağır hapse mahkum oldu.
Akılda kalan 2 soru var:
1- O iki asker, kitapçıya bombayı kendi iradeleriyle mi attı, emir-komuta zinciri içinde mi attı?
2- Yaşar Büyükanıt, iki askere kefil olma ayağına yargı sonucunu etkileme yolunu neden seçti?
3- CHP liderine ‘’adil yargı’’yı etkileme iddiasıyla fezleke hazırlama yolunu seçen adil yargı, bu açık müdahaleye neden sessiz kaldı?

 

***

“TOPLAMA KAMPI”…
Kılıçdaroğlu, Ergenekon şirketine üye olmak istemesi bir tarafa, şimdi de boyundan büyük laflar ederek ülkenin yargısını külliyen karşısına alıyor.
İşin garibi, “toplama kampı” diyerekten taşladığı, Seyfi baba ile Kadir Özbek zamanında atanan hakim ve savcılar.
O zaman bu kesim bizdendi, şimdi ise Erdoğan’ın tarafına geçerek iktidarın hakim ve savcıları olmuşlar.
Dedim ya, bu yakıştırmalar akıllı adam işine benzemiyor.
Rizeli hemşehrim İstanbul’a gidince bakmış ki her tarafta tüfek sesleri.
Sormuş, demişler ki “İngiliz Kraliçesi gelmiş de ona atıyorlar.”
Tüfek sesleri kesilmeyince bizim ki söylenmiş:
“Ula atayuler atayuler, iki saat oldu bir karıyı vuramayuler.”
Muhalefet on yıldır atıyor ama bir türlü vuramıyor, şimdi belki vururum diyerekten “toplama kampı” diye tutturdu, o da tutmaz, çünkü kamp dediği aslında darbecilerin dinlenme kampı…

CHP tarihi hafızasındaki kayıtları yokladığında haklı olarak Silivri cezaevini toplama kampı gibi görüyor.
Çünkü toplama kampı CHP’nin işi. Şapka giymeyenlerin atıldıkları sahalar hep toplanma kampı idi.
Hatta Kur’an okurken yakalanan çocuklar, aç çıplak düşerdi yollara…

 

***
VAY KÜRTLERİN HALİNE !…
BDP Eş Başkanı Selahattin Demirtaş…
Genelkurmay Başkanı’na Onbaşı demekle Kürtçülük reyonunda ne elde edeceğini doğrusu merak ettim.
Onbaşı küçük görülüyorsa tutmaz…
Benim bildiğim Genelkurmay Başkanı onbaşı sözünden gocunmaz, aksine onurlanır.
Askerlik mesleğinin as elemanı onbaşıdır, generallik üst rütbelisidir…
Ama BDP’nin derdi o değil…
Asker kızsın ki PKK dağa adam bulsun, değilse o dağ yakında kuruyacak.
BDP’nin son günlerdeki meclis çatısı altındaki hareketlerini izliyoruz, barış diyor hırçınlık ve de taşkınlık yapıyor, ipe sapa gelmez işler…
Sözde bu tavırlarla Kürt halkını temsil edecek.
Es kaza bu kadro Kürtlerin başına gelse vay o Kürtlerin haline…

 

***
TUTUKLU YAKINLARINA İZİN !…
Benim anlayamadığım, iktidarın tutuklularla ilgili son hamlesi…
Tutuklu yakınlarının ölümü veya hasta olması halinde birkaç günlüğüne izin çıkarmaya soyunması neyi amaçlıyor?
Baykal, Haberal için istedi diye mi?
Son günlerin garipliklerine bir de bu izin işi eklendi. Daha doğrusu toplama ile salma işi çelişti.
Sanki birileri setre arkası talimat verince dört parti bir araya geliyor.
Paşa paşa, tıpış tıpış geliyorlar…
Şike dediler geldiler, milletvekili maaşları dediler geldiler, şimdi de bir yandan toplama kampı benzetmesi, diğer yandan tutuklulara kolaylaştırma çalışmaları yine bir arada…
Konu Ceza İnfaz Yasası…
Bu yasada hükümlülere izin var da tutuklulara yok…
Neden olmadığını da söyleyeyim.
Tutukluluğa tedbirdir deriz, yani olayın en sıcak ve en kızgın anları.
Düşünün ki ırz düşmanı ve de gaspçıyı içeri aldınız, üç gün sonra da yakınını görmek için salarsanız başınıza püsküllü bela almış olursunuz.
Veya bir cinayet sonrası tutuklunun evine gönderilmesi bir başka sorunları takar peşine…
İsterseniz bir kenara not edin, bu yasa söylendiği şekli ile çıkarsa bilin ki, birçok nitelikli tutuklu sırf dışarıya çıkabilmek için yakınını öldürtmeyi bile göze alır…
Firar olayları da artar, güçlü olan kırar, zayıf olan cezasını çeker…
Hem bir tutuklunun iki üç gün dışarıda kalması ne demek?
Bu kişiyi o zaman zarfında kim kollayacak, kim tekrar sağ salim geri götürecek?
Hadi bu izin işi bir iki saatliğine olsa neyse, iki üç gün uzun ve de baş ağrıtacak bir zaman.
Yoksa diyorum… Cezaevlerinin yükü ağır geldi de, sayıyı azaltmak için yasal kılıf mı uyduruyorlar?
Öyle ya, cezaevlerinin onca sorunu varken dün şike çetesi, bugün de neden Haberal?!.

 

***

 GÜZEL SÖZLER…

EFLATUN’DAN…
Şerefle bitirilmesi gereken en asil görevdir hayat,
Bir lokma ekmek için şerefini çiğnetmeye,
Bir anlık eğlence için servetini tüketmeye,
Bir yalancı mevki için, insanları ezip geçmeye,
Günlük menfaatler için, onurunu terk etmeye,
Bazı insanlara kızıp, tüm insanlara düşman olmaya, değmez bilesin….

ÖMER HAYYAM’DAN…
Sevgiyle yuğrulmamışsa yüreğin
Tekkede, manastırda eremezsin.
Bir kez gerçekten sevdin mi dünyada
Cennetin, cehennemin üstündesin.

Hz.MEVLANA’DAN…
Duyduğum, dokunduğum, gördüğüm, tattığım, kokladığım için var bu dünya..
Farkında olduğum için..
Kendim yazdım, kendim oynadım en başından beri..
O yüzden ki bir dünya yarattım, roller verdim sahnedekilere..
Sevdim; sevgilim, dostum dedim..
En derinimde hissettim; annem, kızdım da kıyamadım; babam dedim..
Geçer dediklerimi geçirdim..
Biter dediklerimi bitirdim..
Nefret ettiklerimi sildim, geçtim..
Gün oldu; silkindim, yeter dedim..
Geride bıraktıklarım hesap sormaya kalkmasın o yüzden bana..
Farkında olduğum için var oldunuz, vazgeçtiğim için bugün yoksunuz..
Bu nasıl bir cüret ki; bir başka hayata müdahil olma, umarsızca sorgulama, pervasızca yargılama hakkını bulur insan kendinde..
Haddinizi aşmayın ey faniler..
Ben yok olmayı kabullenirken, kar taneleri mütemadiyen ayak izlerimi kapatmaktayken, güneş bile her gün batarken, sizdeki ne arsızlıktır;
silinmeyi dahi kabul edemiyorsunuz bir başka faninin zihninden..
Mezarlıklar, kendini vazgeçilmez sananlarla doluyken, yerin üstündeki bu şatafat da neyin nesi oluyor acep?
Uğraştırmayın da dağılın hadi..
Dağılın ve gidin, ama bilin..
Kör cehalet çirkefleştirir insanları!
Suskunluğum asaletimdendir…
Her lafa verecek bir cevabım var…
Lakin bir lafa bakarım laf mı diye, bir de söyleyene bakarım adam mı diye…
***
Hayat susarak güzel olsaydı, ağzımı bağlar ölünceye kadar susardım.
Hayatta konuşarak mutlu olsaydık mutluluktan bıkana kadar konuşurdum ama hayat öyle bişey ki;
Sustuğunda konuşmadın diye pişman eder, konuştuğunda ise susmadın diye kahreder…(Haluk Cangökçe)

Eğer söylenecek sözünüz varsa ekleyin..
Eğer söylenecek sözünüz yoksa sözleri okuyun..
Okumaya da zamanım yok diyorsanız..
O zaman PAYLAŞ ın birileri mutlaka okur…HALUK CANGÖKÇE

 

 http://halukcangokce.com e-mail adresini bugüne kadar 165.910 kişi ziyaret etti…

Çeşitli Makale ve Yazılarım için:
http://www.turklider.org/TR/DesktopDefault.aspx?tabid=1583 da ” Haluk Cangökçe Gözüyle”

Araç çubuğuna atla