MENEMEN OLAYLARINA TARİHİN PENCERESİNDEN BAKIŞ…

Cuma, Aralık, 2011
611
Ana Sayfa ·Güncel Forum ·MENEMEN OLAYLARINA TARİHİN PENCERESİNDEN BAKIŞ…

MENEMEN OLAYLARI …

Aralık ayındayız ya, bol bol Menemen efsaneleri dinleyeceğiz..

Bazıları; Tarihi gerçekleri bilmeden, Menemen konusunda bir inceleme yapmadan, konu ile ilgili hiç bir kitap okumadan, her sene 23 Aralıkta aynı sakızı çiğneyecekler!…

———————————–

“Mürtecilerin cumhuriyeti yıkma girişimi”

“Gericiler Menemen’de ayaklanıp, Kubilay’ı şehit ettiler.

“Menemen’de ayaklanan dinciler, üzerlerine gönderilen yedek subay Kubilay’ı kesti!”

————————————-

Amaçları, 81 yıl önceki Menemen olayı üzerinden, dindarlara yönelik baskı ortamı sürsün..

Menemen olayı, farklı anlatılamasın. Olayın gerçek yönleri, tarihçiler tarafından ifade edilemesin.

Hatta bu yönde öyle bir korku estirmişler ki.. Devletin en tepesindeki resmi görevliler bile, Menemen’i farklı bir bakış açısı ile anlatmaya, teşebbüs bile edemiyorlar..

Eski yıllarda, dindar insanları bir kaşık suda boğmaya kalkışan devlet bürokrasisinin sunumunu, birazcık değiştirerek tekrarlamakla yetiniyorlar.

Bakın yayınlanan mesajlara..

Hiçbirisi, “Menemen’de, bir provokasyon yaşanmıştır. Provokasyon, esrarkeş Vahdeti ve avanesi ile gerçekleştirilmiştir.

Bu olay sonrası, ne yazık ki, onlarca vatan evladımız, hatta kanaat önderlerimiz, İstiklal Mahkemeleri tarafından haksız yere mahkum edilmişlerdir” diyemiyor..

Menemen konusundaki bizdeki “tek sesli” baskı ortamı, Fransa’nın Ermeni konusunda yapmak istediği “farklı sesi cezalandırma” girişiminden farklı mı, sizce?

Bence arada hiçbir fark yok.. Aynısının tıpkısı..

Bir tarihi olaya, tarihi belgelerle tartışılması yerine, illa “Bizim söylediğimiz şekilde anlatacaksınız. Öyle kabul edeceksiniz. Farklı bir iddia yok. Farklı bir anlatım yok” diyerek yaklaşılmasının, Fransa’nın yapmak istediğinden ne farkı var ki?

Bırakın, tarihi olaylar, herkes tarafından istenildiği gibi anlatılsın.. Belgeleri olanlara inanılır. Palavra atanların yüzüne tükürülür..

Niye “tek sesli” dayatmada bulunuyorsunuz ki?

Niye, tek taraflı bir anlatıma, ülkeyi mecbur bırakıyorsunuz ki?

Devlet yetkililerini sindirerek, “Menemen’le ilgili, bizim istediğimiz yönde bir mesaj yayınlamaya mecbursunuz” havası estirmek, Fransa’nın yaptığı gibi, “1915’te olanlara, bizim baktığımız gibi bakmaya mecbursunuz” demek değilse, nedir?

*

MENEMEN’LE YÜZLEŞME!…

Olayın detaylarına girmeden önce, dönemin siyasi şartlarını hatırlamakta fayda var.

Atatürk’ün ikinci demokrasi denemesi olarak sayabileceğimiz Serbest Cumhuriyet Fırkası, Menemen’de karşılık buluyordu.

İsmet Paşa’nın CHF’si için endişeleniyordu. Dolayısıyla SCF kurulabilirdi ama desteklenmemesi gerekiyordu..

En son söyleyeceğimi başta söyleyeyim. Argümanlarımı onun altında izah ederim.

Otoriter sistem, statükonun devamı için mesaj vermek üzere, SCF’nin desteklendiği küçük bir bölgeyi pilot yer olarak seçmiş ve bir yedek subayını bu uğurda feda etmiştir.. İşte size Menemen Hadisesi..

*

6 adamdan söz ediyoruz Menemen Hadisesi’nde temel olarak. Genel Kurmay arşivlerine göre esrarkeş hatta yarı meczup belki de, 6 kişi var ortada.

Tarih onları “Manisa’dan çıkıp Menemen’e doğru ilerleyen irtica çetesi” olarak yazmış..

Çıkmışlar, ilerlemişler, 6 kişi.. Süper…

Hiç hazırlanışları evresine, başka yerlerdeki bağ ve bağlantılarına, şunun dedesi, bunun babası gibi zorlama ithamlara girmeden steril biçimde anlatacağım o gün yaşananları.. Bakalım hepimiz aynı şeyi mi anlayacağız?..

*

Bu 6 kişi, Menemen hükümet binasının hemen yanı başındaki bir camiye sabah namazı vaktinde girer..

Maarif Camii.. İmam Hatibi, Saffet Hoca.. Ne Saffet Hoca ilgilenir bu ekiple ne de cemaat..

Fakat oradan bir yerden bir sancak bulurlar. Sancağı da alıp meydana çıkar ve naralar atmaya başlarlar..

Derken İlçe Jandarma Komutanı görülür..

Komutan (yüzbaşı) Derviş Mehmed’le bir süre konuşur. Bu konuşma kayıtlara; “ikna edemedi” şeklinde geçer..

Sonra yüzbaşı, müdahale etmeksizin 4 askeriyle birlikte hükümet konağına geçer..

Öyle bir dönemdir ki, mermiler namluda, eller tetiktedir.

Ama yüzbaşı o gerici (!) ayaklanmaya müdahale etme ihtiyacı hissetmez..

Sonra Kubilay girer sahneye..

Asteğmen Kubilay ve 8 askeri müdahale için görevlendirilmiştir.

Kubilay’da silah yoktur, askerlerin tüfeklerindeki mermiler ise sadece ses çıkaran (kuru-sıkı) mermilerdir. Kubilay “ateş” emri verir fakat Derviş Mehmed ve arkadaşlarına mermi işlemez..

Bana ateş etseler de mermi işlemese, ben de sıyırırdım herhalde kafayı…

Kubilay, Mehmed’in yakasına yapışıp tokadı basınca, Mehmed silahını ateşler ve Asteğmen’i yaralar.

Sonra ise yaralı halde kaçmaya çalışan Kubilay’ı yakalayıp başını gövdesinden ayırır..

Sonra müdahale başlar, çatışma yaşanır ve bildiğimiz malum son..

Ne ilginç değil mi?

Silahsız Asteğmen’i meydanda tek başına bırakan yüzbaşı, hükümet konağında, sobanın başında demleniyordu..

Size de ilginç gelmedi mi?

*

Bakın Genelkurmay raporlarına, ilçe jandarma komutanı yüzbaşının hükümet konağında saklanması nasıl geçmiş? “…

Menemen kaymakamı beyin, hükümet konağı cihet-i askeriye tarafından işgal edildikten sonra ancak hükümete gelmesi ve bu zamana kadar adeta seyirci vaziyetinde kalması ve bir silah arkadaşı koyun gibi karşısında boğazlanırken Menemen jandarma kumandanının dört neferi ile hükümet konağı içerisine girerek kadın gibi saklanması…”

*

Bugüne kadar ‘irticai kalkışma’ olarak sunulan Menemen Olayı ile ilgili, her türlü yorum yapılır da, o dönem SCF’nin Menemen’deki ağırlığı, yüzbaşının olaydaki tavrı, Kubilay ve askerlerinin silahsız oluşu, yerel yetkililerin, hükümet konağı önünde cereyan eden bir hadiseyi kenardan sessizce izlemeleri hiç kimsenin aklına gelmez mi?

*                      

Gelelim işin yargılama kısmına..

Genelkurmay tarafından Menemen’e gönderilen 1. Kolordu Komutanı Vekili kimdi biliyor musunuz? Mustafa Muğlalı Paşa..

Evet, Özalp’te 33 kişiyi kurşuna dizdiren komutan..

Muğlalı, Derviş Mehmed ve arkadaşlarının durumunun günler öncesinden rapor edilmesine rağmen, gerekenin yapılmadığını söylüyor..

Manisa’dan kaybolduktan sonra, Menemen’e gelene kadar geçtikleri köyler bilinmesine rağmen, durdurulmadıkları, bilakis hadisenin gerçekleşmesinin beklendiği rapor edilmiş..

Neyse aynı Muğlalı, olayla ilgili olarak kurulan Harp Divanı Mahkemesi’nin de başkanıdır..

Bu 6 kişinin yaşattığı trajedinin faturasını Menemen Halkı’na kesmekle görevlendirilmiştir..

Zira Atatürk, olayı duyar duymaz Dolmabahçe’de kesin bir dille; “Menemen’i haritadan silin” talimatı vermiştir..

Sonra bu emri geri aldığı söylense de, Muğlalı üzerine düşeni yapmış, ilgili ilgisiz herkesi yargılamıştır.

6’sı yaşı küçük olduğu için sonradan infazı durdurulacak olan 36 kişi hakkında kalem kırmıştır..

41 kişiyi ise çeşitli hapis cezalarına çarptırmıştır.. “Menemen’le yüzleşin” diyenler..

Biz yüzleşeceğiz inşallah..

Peki ya siz?

Kalın sağlıcakla.

 

ALINTI: Ersoy Dede

***

(Menemen olayına bir de tarihçi yazar Cezmi Yurtsever’in gözünden bakalım)…

 

ERGENEKON’UN KÖKLERİ VE MENEMEN!…

Menemen de 31 Mart gibi bir komplo idi..

Derin devletin karanlıklarda kalmış faili meçhullerle dolu karanlık ve kanlı bir operasyonu..

Her ikisi de “irtica” senaryoları ile süslendi..

Neydi bu olay: Menemen olayı ya da Kubilay olayı, 23 Aralık 1930 günü Menemen’de gerçekleşti.

Askerliğini yedek subay olarak yapmakta olan öğretmen Mustafa Fehmi Kubilay’ın ve yardımına koşan bekçiler Hasan ve Şevki’nin bir grup meczup tarafından

öldürülmesiyle başlayan ve daha sonra Menemen halkına ve dindar çevrelere karşı başlatılan bir operasyonun bahanesi olarak kullanıldı..

Olayların ardından bölgede sıkıyönetim ilan edildi.

Olay bahanesi ile, çok uzaklardaki şehirlerden toplanan birçok dindar kişi Divanı Harp’te idam cezası ile yargılandı ve infazlar gerçekleşti.

Tarihçi Cezmi Yurtsever’e göre: “Kubilay’ı şeriatçılar değil, o günün Ergenekoncuları öldürdü”.

“Tarihe Menemen ya da Kubilay olayı olarak geçen olaylar, “derin devletin din adamlarını tasfiye projesi” idi.

Yurtsever, Genelkurmay Başkanlığı kozmik tarih arşiv belgelerinde araştırma yaptığını vurgulayarak, 23 Aralık 1930 tarihinde İzmir’in Menemen ilçesinde

yaşanan olaylardan sonra bütün din adamlarının tek tek fişlendiğine dikkat çekti.

Karanlık ve kanlı bir senaryodan söz ediyoruz ve 80 yıldır bu ülkede Menemen ve Kubilay isimlerinin arkasına saklanılarak, bir cinayet bahane edilerek başka

bir cinayet meşrulaştırılmaya, İslâm’a ve Müslümanlara hakaretler edilmeye devam ediliyor.

Kubilay’ın vahşice öldürülmesi olayı hiç kimsenin savunamayacağı bir vahşet elbette.

Menemen olayı ile ilgili olarak, bu olayı derin devletin tertiplediğini öne süren Yurtsever şunları söyledi:

“Genelkurmay’ın, Menemen olaylarının içinde yer alan telgraf memuru Nail Bey’in olay gözlem tanık raporu, şaşırtan bilgilerle dolu.

23 Aralık 1930 tarihinde sabah 8 civarında yaşanan Menemen olayları ile ilgili açıklamalar yapan Nail Bey’in ‘Menemen olaylarını yaratanlar telleri kestik diye

bağırmaktalar. Bendeniz derhal telleri muayene ettim. Teller iyi ve İzmir’e malumat verdim.

Bu sırada Jandarma Kumandanı Yüzbaşı Fahri Bey gelip şakilerle görüştü. Artık ne görüştüğünü ben anlayamadım.

Yalnız kasaplar arasındaki mevkide bulunan halk tarafından alkışlandı. Yüzbaşı Fahri Bey çekilip gitti. Ne tarafa gittiğini şüphesiz bilemiyorum.

Kubilay beyin kumandasında bir müfreze geldi. Müfreze kumandanı evkafın kahvesi önünde askeri durdurtup süngü tak emrini verdi.

Kendisi şakilerin yakasını tuttu. Asker süngü taktı. Onlar dönmelerine devam ediyor.

Beraberlerce Maarif kahvesinin önündeki büyük ağacın hizasına geldiler.

Öbür taraftan dönüp gelen diğer arkadaşı bunların o vaziyetini görünce Kubilay Bey’in arkasından bir silahla vurdu’ diye tanık ifadesi yayınlanıyor.

Nail Bey, açıklamalarına Kubilay Bey’i korumakla görevli askerlerin birdenbire kaçarak yok olduklarını da açıklıyor.

Bundan sonra Kubilay arkadan aldığı kurşun yarası ile hükümet binası ve yanındaki Gazaz Camii bahçesine sığınıyor. Orada yere düşüyor.

Mehdi Mehmet ve yanında bulunan şahsın yardımıyla Kubilay’ın kafası kesiliyor.”

Ancak birileri bu vahşetten yola çıkarak astığı astık, kestiği kestik daha vahşi şeyler yapıyorlar.

Bu karanlık planın başında General Muğlalı var. Hani şu 33 askeri kurşuna dizdiren paşa.. Adı kışlalara verilen komutan!

Buraya kadar telgraf memuru Nail Bey’in açıklamalarından resmi tarihin 80 yıldan beri topluma sunduğu ‘Kubilay, Mehdi Mehmet ve adamlarının önüne çıkarak eyleme son vermelerini istediği ve askerlerin manevra fişekleri ile ateş açtıkları ve Mehdi Mehmet’e isabet ettiği halde öldürmediği bunun üzerine Mehdi’nin “Bana kurşun işlemiyor, ben Mehdiyim” konuşması yaptığı yönündeki bilgilerin Genelkurmay belgelerinde yer almadığını aktaran Yurtsever, “Menemen olayı başından sonuna kadar Menemen’deki olayları yakından izleyen Alay Kumandanlığı ve dönemin İçişleri Bakanlığı’nın bilgisi dahilinde hazırlanan bir tertip olayıdır.

Mehdi Mehmet, olay esnasında içki içen serkeş ayyaşın birisidir. Kullanılan, yönlendirilen ve kanlı eylem yaptırılan bir kişidir.

Mehdi Mehmet şeriatçı değil ajan da olamaz; yönlendirilen, kullanılan, aklı yerinde olmayan hasta ruhlu bir insandır” ifadesini kullandı.

Genelkurmay sitesinde yer alan tarihi belgeler arasında Türkiye genelinde çok sayıda din adamının rejim için tehlikeli görülerek izlendiği isim listesinin yer aldığını vurgulayan Yurtsever, “Olayların asıl sorumlusu görülen İstanbul’daki Erbilli Şeyh Esat Efendi, aslen Türkmendir.

Mehmet Akif Ersoy’a hocalık yapmış, Kurtuluş Savaşı esnasında da General Fevzi Çakmak ile yakın işbirliği içinde olmuştur.

Ahmet Yesevi’den Nakşibendi’ye kadar uzanan yüzyıllar içinde devletin destekçisi olan dini bir harekettir.

Esat Efendi, Menemen olayından sonra sorgulaması, yapılmaksızın hakkında idam cezası verilmiş, 87 yaşının içinde bulunduğu için yasalara göre 65 yaşından büyük olduğu dikkate alınarak idam infazı yerine getirilmemiş, ancak oğlu ile birlikte 28 kişi asılmıştır.

İlginçtir ki Menemen olayı esnasında Kubilay’ı yalnız bırakan askerlerin ve de olay öncesi Mehdi Mehmet ile görüşerek bilgi aktaran Yüzbaşı Fahri Bey ile Mehmet Ali Bey’in ifadeleri yoktur. Bu askerlerin neden ifadesi yoktur?” şeklinde konuştu.

Menemen olayıyla ilişkilendirilen din adamları listesinde Ramazanoğlu Mahmut Sami Bey’in adının geçtiğini vurgulayan Yurtsever, şunları söyledi:

“Sami Bey, önce göz hapsine alındı. Sonra susturuldu. Ramazanoğulları ailesinin kuruculuğunu yaptığı Adana şehir merkezindeki vakfa ait yüzlerce dükkan,

ırmak hamamı ve mescitler, camiler yıkılmış veya satılarak elden çıkarılmıştır.

Hatta, Ramazanoğulları vakıf arazisi içinde yer alan İncirlik arazisi de 1950’li yıllarda Amerikalılara üs olarak verilmiştir.

Bir Adanalı tarihçi olarak soruyorum: Ramazanoğlu Mahmut Sami Bey’in suçu neydi?

Menemen olayının perde arasında derin devletin din adamlarını tasfiye planı vardır.

Konuyla ilgili bütün bilgi ve belgeleri www.cezmiyurtsever.com sitesinde de yayınlayarak Kubilay ve Menemen olayını özgür tarihçilerin

tartışmasına açıyorum.”

Menemen’de yargılama sonunda “irticai ayaklanma” gerekçesi ile 37 idam ve 41 kişiye değişik cezalar verildi..

Sanıkların çoğunun Menemen’le hiçbir alakası bile yoktu..

Menemen’de, olayda kullanılan meczuba “ip sattı” diye bir de Yahudi’yi idam ettiler.

Öte yandan, siyasi açıdan 1930’da Mustafa Kemal’in emri ile Ali Fethi Okyar tarafından kurulan parti, Menemen Olayı’ndan hemen önce 17 Kasım 1930’da

kendi kendini feshetti. CHF’den kaçan halk SCF’ye sığınıyordu.

Türkiye Cumhuriyeti’nin ikinci ana muhalefet partisi Serbest Cumhuriyet Fırkası’nın 99 günlük varlığı Menemen olayının gölgesinde son buldu..

Hadi madem şu 33 kurşun hikayesi ile de kısa bir bilgi verelim.

30 Temmuz 1943 günü akşamüstü, Van’ın Özalp ilçesinde 33 Kürt köylüsü, gözaltında tutuldukları sınır karakolundan alındılar ve içlerinden 32’si, yargısız infaza tabi tutularak kırsal bölgede kurşuna dizilerek öldürüldü.

Katliamdan kurtulan tek kişi, bir taşın arkasına gizlenmiş ve cinayetleri başından sonuna kadar izlemişti.

1950’lerin başında Muğlalı idam cezasına çarptırıldı ve bu ceza 20 yıl hapse çevrildi. 1951 yılında kalp krizi geçiren general Muğlalı cezaevinde öldü.

Bu general Menemen olayının arkasındaki isimdir aynı zamanda!

Sahi dünden bugüne ne değişti?

Türkiye nereye gidiyor?

81 yıl yol aldıktan sonra hâlâ buralarda mı olmamız gerekiyordu?

 

Alıntı: Yavuz Bahadıroğlu

***

MECLİS ZABITLARINDAN BİR ALINTI…

İsmet Paşa diyor ki: “…Kubilay olayı yüzlerce seneden beri dini siyasete alet eden bütün hareketlerin yeniden ortaya çıkmasıdır.

Bu zavallılar lâikliğe karşı gelerek şeriat istemektedirler.”

Yalnız bu cümle bile, dürüst tarihçinin kafasında bazı istifhamlar uyandırmaya yeter.

Düşünün bakalım: “Laiklik”, “şeriat”, dini siyasete alet” ve “cumhuriyet düşmanları” gibi kelimeleri bir yerlerden hatırlıyor musunuz?

NOT: Bu konuda Vedat Sağlam’ın Nesil Yayınları’ndan çıkan, “Ne Menem Menemen” isimli kitabı okunmaya değer.

***

 

HALUK CANGÖKÇE….23 ARALIK 2011

 

Eğer söylenecek sözünüz varsa ekleyin..

Eğer söylenecek sözünüz yoksa sözleri okuyun..

Okumaya da zamanım yok diyorsanız..

O zaman PAYLAŞ ın birileri mutlaka okur…

 

Kişisel siteme ulaşmak için: http://halukcangokce.com e-mail adresini kullanın…

Çeşitli Makale ve Yazılarım için:

http://www.turklider.org/TR/DesktopDefault.aspx?tabid=1583 da ” Haluk Cangökçe Gözüyle”

Araç çubuğuna atla