RUZNAMEMDEN SEÇMELER (3)…

Cuma, Aralık, 2011
3729
Ana Sayfa ·Her Telden ·RUZNAMEMDEN SEÇMELER (3)…

HUZUR ARANIYOR !…
Çoğumuz huzursuzuz!..
Çünkü huzur kaynaklarımız kurutuldu…
Zikrin, fikrin ve şükrün rahatlatıcı etkisinden uzaklaştık…
Üstelik dert ortağımız bile yok…
Dostluklar güvensiz, arkadaşlıklar çıkar eksenli, komşuluklar tutarsız…
Artık evlilikler bile “anlaşmalı” yapılıyor: “Boşanma halinde mal varlığının şu kadarı kadının, şu kadarı erkeğin…
” Yuva mı kuruluyor, şirket mi, belli değil!
Sükûnet bulamıyoruz…
Doğal olarak, başta “depresyon” ve “panik atak” olmak üzere çeşitli “ruh hastalıkları” tarafından, ruhumuz kemiriliyor!..
Bunalıyoruz! Oysa eskiden böyle değildik…
Hayat böyle yaşanmaz, hiçbir insan bu kadar yalnızlaşmazdı. Osmanlı ceddimiz zikrin yanına fikri, fikrin yanına şükrü koyar, sükûnet arardı…
Bugün sahip bulunduğumuz imkânların yüzde birine bile sahip bulunmamalarına rağmen, yüzlerce yıl huzur içinde yaşamaları bunu gösteriyor…
O günlere kıyasla, en fakirimizin bile çok şeyi var…
Ama ne fakirimiz mutlu, ne zenginimiz…
Ne zenginimizde huzur var, ne yoksulumuzda! Yuvarlanıp gidiyoruz!..
Arap diktatörlerin akıbetine baktıkça, dünyanın “bir varmış, bir yokmuş” masalı olduğunu daha yakından kavrıyor, insan!..
Görüyorsunuz ki, mal-mülk, servet-şöhret, makam-mevki, hatta krallık-başkanlık filan dünya kadar büyük yalanlarmış! Demek oluyor ki, bizler bir “yalan” uğruna birbirimizi kırıyoruz, eziyoruz, sömürüyoruz, incitiyoruz, kandırıyoruz, kirletiyoruz, kemiriyoruz! Zenginleşmek, meşhur olmak ya da yüksek bir mevkie tırmanmak için bir birimizin yüreğine basıyoruz!
Oysa insanlar, ne kadar varlıklı, ne kadar kuvvetli-kudretli olurlarsa olsunlar, midelerinin alabildiği kadarını yiyebiliyorlar.
Başka bir deyişle, herkesin serveti yiyebildiği kadardır! Gırtlağı geçtikten sonra, zeytin ile havyarın da hiçbir farkı yoktur.
Her şey devrilene kadar, yahut kabir kapısına kadardır…
Saraylar, köşkler, hanlar, yatlar, lüks otomobiller, uşaklar, hizmetçiler, rütbeler, makamlar, mevkiler, tac-ü tahtlar geride kalıyor…
Herkes ölüm yolculuğuna yapayalnız çıkmak zorunda!
Bari ömrümüzü “huzur” içinde geçirelim.
Ama nasıl? Maalesef “para”, “huzur”dan önce geliyor…
***
KURALLAR!…
Belki uzun, belki kısa bir yoldasınız..
Her başarısızlık sizin için birer KAVŞAK.
Endişeleriniz bir VİRAJ
Arkadaşlarınız bazen GAZ PEDALI olur bazende FREN.
Düşmanlarınız trafik ışıklarındaki KIRMIZI
Aileniz ise yolunuzdaki UYARI TABELALARI
İş hayatınız ise engebeli bir arazi..
AMA Deponuz PRENSİPLERİNİZ ile doluysa..
Motorunuz İRADENİZ kadar sağlamsa..
İnandığınız herşey SİGORTANIZ olmuşsa..
Ve yan koltukta YARADAN’IN varlığını herzaman hissediyorsanız..
Dilediğiniz yere mutlaka varacaksınız!
***
BİR VARMIŞ, BİR YOKMUŞ !…
Bütün servetiniz ve şöhretiniz musalla taşında biter…
Orada sıradan bir “er kişi, yahut “hatun kişi” olursunuz…
“Er kişi”, ya da “hatun kişi niyetine” kılınır cenaze namazımız.
“Efendim bizimki kraldı!”
Artık sökmez! Çünkü gideceğiniz yerde kimseye ayrıcalık yoktur: Hiçbir imam “kral niyyetine… kraliçe niyyetine” cenaze namazı kıldırmaz!
Ve mezar: Hatırlayın ki, her kralın, sultanın, imparatorun, padişahın, başkanın, paşanın, şöhretlinin, zenginin mutlaka bir yerlerde bir mezarı vardır.
Dünya çoktan bitmiş, servet-şöhret, makam-mevki, krallık-sultanlık çoktan sona ermiştir.
Anlayacağınız “dünyevi” olan her şey altmış-yetmiş yılla sınırlı: Ne kadar yaşarsanız ancak o kadar kralsınız.
Yaşadığınız altmış-yetmiş yılın da yarıya yakını uykudur. Yani hayatı yaşayamadan geçen zamandır…
Yirmi küsur yılı, neyin ne olduğunu pek fark edemeden yaşanan çocukluk-gençlik dönemidir.
Açıkçası yetmiş yıllık ömrün elli yılı yaşanmadan biter. Geriye onbeş, yirmi yıl kadar kalır ki, onun bile büyük bir bölümü tekrar yaşamayı istemeyeceğimiz sıkıntılarla, dertlerle, çilelerle, yokluklarla geçer.
Bir ömür içinde, insanın yeniden yaşamayı isteyeceği kaç gün var dersiniz?
Bütün bu çabalar, bu kırıp dökmeler, baskılar, ideolojik dayatmalar ve bu koşturmacalar birkaç yıl için: O birkaç yılı bile “adam gibi” yaşayamıyoruz!
“Adam gibi yaşamak” demek, sınırlı zamanı “yaradılış hikmetine uygun” olarak değerlendirmek demektir…
Ama nerde! Öncelikle gafletimiz, ardından ihtiraslarımız buna izin vermiyor!
Daha daha yükselmek için bir birimizin yüreğine basarken, yüreğimiz toprağa dönüşüyor.
Mademki, dünya kısacık bir masal, bir birimizi kırmak yerine anlamayı, bir birimizden nefret etmek yerine sevmeyi deneyemez miyiz?
* Unutmayın ki, bütün mal varlığınız, şöhretiniz ve makamınız bir damla huzur, bir tutam mutluluk satın almaya yetmez!
* Kendisiyle barışık ve kendine dürüst olanlar daha uzun soluklu olurlar.
* Dünyada sahip olduklarınız değil, ahrete götürebilecekleriniz önemlidir…
* Bazı istekleriniz hiçbir zaman gerçekleşmeyecektir…
* Bazı insanlar sizi çok sevdikleri halde sevgilerini size nasıl yansıtacaklarını bilemiyor olabilirler…
* Para çok ucuz bir başarıdır…
* Düşmeniz halinde sizi tekmeleyeceklerini düşündüklerinizden bazıları sizi kaldırmak için ellerini uzatabilirler. Düştüğünüzde sizi kaldıracaklarını zannettiklerinizden bazıları ise sizi tekmeleyebilirler…
* Okumak, yeni insanlar, yeni ufuklar ve yeni dünyalar keşfetmektir…
* Her gün yeni bir umut, her an yeni bir ufuktur. Her şart altında ufkunuzu açık, umutlarınızı diri tutun…
* Büyük acılar ve felaketler insanı olgunlaştırır. Bu anlamda acıyı tanımamış olmak en büyük acıdır…
* Allah paraya değer verseydi, alimler zengin olurdu…
* İnsan zekânın karşısında belki eğilir, ama iyilik ve şefkatin önünde diz çöker.
* Uzun yaşamak elimizde değil, ama adımızı yıllar boyu yaşatmak elimizdedir: Hayır yapmak adınızı ebedileştirir…
* Akıllı olmaktan çok, aklı yerli yerinde kullanmak önemlidir…
* Bir insanın gerçekten büyük olup olmadığını, tevazuundan anlayabilirsiniz.
* Her cinayet “âdi” değildir, ama her âdilik cinayettir!
* Alışkanlıklarınızı aşmayı göze alamazsanız, alışkanlıklarınız sizi esir alır…
***
MEVLANA’DAN…
Gül dediğin nedir senin?.
Üç beş diken biraz yaprak.
Ömür var ya ömür, çok sevdiğin;
Üç beş nefes, sonra toprak…
***
KENDİNİZİ İYİ HİSSETMEK İSTERMİSİNİZ ?…
“Evet” diyorsanız, bu yazıyı sonuna kadar okuyun lütfen…
• Ara sıra kendinizle baş başa kalın. Kendinize vakit ayırın…
Ne zamandır çok istediğiniz, ama işten-güçten fırsat bulup yapamadığınız bir şeyler yapın (Meselâ, eski mahallenize ya da köyünüze gidip eski komşularınızı ziyaret edebilirsiniz)…
• Doğru değerlerinizi korumak kaydıyla, değişmeye ve yenileşmeye açık olun. Bu yaklaşım tarzı, çocuklarınız ve torunlarınızla aranızdaki kuşak farkını da ortadan kaldırabilir…
• Hata ettiğinizi anladığınız an, özür dilemekten çekinmeyin, ama aynı hataları tekrarlamaktan da sakının.
• Telefona gülümseyerek cevap verin. Karşınızdaki bunu hemen hissedip mutlu olacaktır… Ve onun mutluluğu hemen size de yansıyacaktır…
Böylece yalnız sesinizle değil, yüreğinizle de konuşmuş olacaksınız…
• Televizyona ayırdığınız zamanı gitgide sınırlayıp kitaba ayırdığınız vakti artırın. Yeni şeyler öğrenmek insanı mutlu eder, ayrıca kendine güvenmesini de sağlar.
• Yaşlanmaya razı olun, ama paslanmaya asla razı olmayın. Mutlaka her yaşta yapacak bir şeyler vardır…
• Tanıştığınız insanların kötü yönlerini keşfetmeye kalkışacağınıza, iyi yanlarını ortaya çıkarmaya çalışın…
• Kadere inanın: Kadere iman insan ruhunu rahatlatır. Ama tedbirde kusur etmeyin…
• İlk kez tanıştığınız insanlara önce işlerini sormayın: Bunun yerine hal-hatır sorun…
• Hiçbir zaman tüm köprüleri atmayın. Aynı nehri yine geçmek zorunda kalabilirsiniz…
• Acıyı, sevinci, başarıyı ve hayal kırıklığını, hayatın bir parçası gibi kabul edin…
• Sürekli olarak “Ben dürüstüm” diyenlerden uzak durmaya çalışın…
• “Keşke” sözcüğü yerine, “bir dahaki sefere” demeyi yeğleyin…
• Maddi durumunuz çok iyi olsa bile, çocuklarınızın kendi harçlıklarını kazanmalarına izin verin, hatta bu konuda onları teşvik edin…
• İyi konuşmanın yanısıra, dikkatli dinlemeyi de öğrenin… Son sözü her zaman siz söylemeyin… Zaman zaman bu hakkı karşınızdakine de tanıyın…
• Çocuklarınıza güvenin (güvenilir yetiştirin) ve bunu onlara da söyleyin…
• Evinizin tüm odalarını kullanın: Yaşadığınız mekânları gösterişli eşyalarla doldurup küçültmeyin.
• Çevreye karşı duyarlı davranın. Bir çiçeği koklamak, ya da bir kelebeğin uçuşunu seyretmek, insana huzur ve mutluluk verir…
• Zaman zaman sevdiklerinize ekonomik gücünüz nispetinde hediyeler alın…
• Her şeyin açıkça söylenmesini beklemeyin, iki kelimenin arasını okumaya da çalışın…
• Bilgilerinizi başkalarıyla da paylaşın…
• Yoksullara yardım etmek için çok paranızın olmasını beklemeyin. “Çok veren maldan, az veren candan” hesabı, olandan verin… Bu da sizi rahatlatacaktır…
• Çocuklarınızın olumsuz davranışlarını abartarak anlatmak yerine, iyi ve doğru davranışlarını övün…
• Arada bir seyahate çıkın…
• Evinizde zaman zaman aile efradınızla birlikte el açıp dua edin…
• İşinizdeki iniş çıkışları ailenizle paylaşın. Başarısız bulacaklarından korkmayın… Unutmayın ki, onlar, “başarısız” olduğunuzda da sizi seviyorlar…
• Sıkıntı biriktirmeyin. Problemleri bir bir ele alıp çözmeye çalışın…
• Arada bir mezarlıklara gidip sağ olduğunuz için şükredin…
• Dostlarınıza değer verin ve bunu onlara da hissettirin…
• Yaşlı anne-babanız varsa, sık sık ziyaretlerine gidip dualarını alın: Dua güçtür…
• Akrabalarınızı ihmal etmeyin…
• Ne olursa olsun, size avuç açanları boş çevirmemeye çalışın…
Bu tavsiyelere uyabilirseniz, inanın bana kendinizi daha iyi hissedeceksiniz.
 
Alıntı: Yavuz Bahadıroğlu..
***
FATİH SULTAN MEHMET’İN ÖZEL KUVVET MACUNU…
Topkapı Saray Arşivi’ne daldınız mı, 93 sayılı evrakı kapıp başlayacaksınız okumaya:
“Malum ola ki… İşbu macun, Arap ve Acem  hekimlerce, Sultan Mehmet Han Hazretleri için hazırlanmış ve yazılmıştır.
Bütün hekimlerin ortak fikri şudur ki, bir kimse erlikten kalmış olsa ya da bir hatun doğurmasa ya da bedeninde her türlü illetler varsa, kırk sabah ve akşam işbu macunu yiye…
Ve 15-20 yaşındaki yiğit gibi ola…
Malzeme dövülüp, bu oniki madde, ağırlığınca balla karıştırılarak yoğurulur. Sonra bir çanağa konur ve ezilir.
Cinsel güce, göze, beniz sararmasına, ağrılara ve hemen bütün dertlere çaredir. Ağız kokusuna da pek iyi gelir. Her gün bir tatlı kaşığı alına…
Bu macunlar saray çalışanlarınca da yaptırılmış, öyle bir gün gelmiş ki parası olan, kafayı bu macunlara sardırmış.
Zamanla özel macuncular türemiş; şişelerde, üstü kapalı kaselerde, falanca padişahın, filanca sultanın macunu diye pazarlamaya başlamışlar Mısır Çarşısı’nda.
Bu ta ondokuzuncu yüzyılın ortalarına değin sürmüş.
Çağdaş hekimliğe geçiş ve hastanelerin Abdülhamid döneminde devreye girmesiyle, İstanbul ve İstanbullu’nun macun tutkusu yavaş yavaş kaybolmuş…

ÖLÇÜ:
Karanfil…………………………..10 dirhem (1 dirhem = 3.2 gram)
Kebaber…………………………. 10 dirhem
Fulful……………………………..10 dirhem
Tarçın…………………………….10 dirhem
Kereviz tohumu………………..10 dirhem
Anason…………………………..10 dirhem
Isırgan tohumu………………..10 dirhem
Havuç tohumu…………………10 dirhem
Şalgam tohumu……………….10 dirhem
Turp tohumu…………………..10 dirhem
Mastika………………………….10 dirhem
Sinameki………………………..10 dirhem
Akgünlük……………………….10 dirhem
Acı badem yağı………………..10 dirhem
Çörekotu………………………..20 dirhem
Bal………………………………..Kafi miktar
Misk………………………………5 adet çekirdek olarak bu karışım sabah ve akşam altışar dirhem olarak içile.

Bu karışımı siz de yapabilirsiniz. Bu malzemenin tamamı Mısır Çarşısı’nda var!
Babasının macunu olur da oğlunun olmaz mı? İşte Sultan II. Beyazit’in macunu:

ÖLÇÜ:
Karanfil………………………….5 dirhem
Hindistancevizi……………….. 5 dirhem
Sakız (Mastika)………………… 5 dirhem
Safran……………………………. 5 dirhem
Soğan tohumu…………………. 5 dirhem
Kişniş…………………………….. 5 dirhem
Tarçın……………………………. 5 dirhem
Kimyon…………………………. 5 dirhem
Anason………………………….. 5 dirhem
Turp tohumu…………………… 5 dirhem
Nazarlık Otu……………………. 5 dirhem
***
NECİF FAZIL KISAKÜREKTEN..
Hakim Saçı sakaLı Uzamış Üstada” Maymuna Dönmüşsün Necip” deyince, Üstad yüzünü Duvara çevirir ve;” Şimdide Duvara Döndüm” der.
***
ETİKETE GEREK YOK ESKİLER TANIR BENİ,
YENİLER İSE ÖRNEK ALIR.
KİMİNE GÖRE KRALIM KİMİNE GÖRE YALANIM.
HERKES KENDİ İŞİNE BAKSIN,
BEN ADAMINA GÖRE ADAMIM…!

Eğer söylenecek sözünüz varsa ekleyin..
Eğer söylenecek sözünüz yoksa sözleri okuyun..
Okumaya da zamanım yok diyorsanız..
O zaman PAYLAŞ ın birileri mutlaka okur…

HALUK CANGÖKÇE…16 ARALIK 2011

YASAL UYARI : Bu sitenin tüm hakları Haluk Cangökçe’ye aittir. Kaynak gösterilmeden kullanılamaz.
Çeşitli Makale ve Yazılarım için:
http://www.turklider.org/TR/DesktopDefault.aspx?tabid=1583 da ” Haluk Cangökçe Gözüyle”

Araç çubuğuna atla