BİZİM ZAMANIMIZDA / HATIRALAR…Derleme: HALUK CANGÖKÇE

Pazartesi, Nisan, 2011
442
Ana Sayfa ·Bir Varmış Bir Yokmuş ·BİZİM ZAMANIMIZDA / HATIRALAR…Derleme: HALUK CANGÖKÇE

ONLARDA MI YALANDI ?…
Benim çocukluğumda soframıza kuşlar konar, rüyalarımıza melekler uğrardı.
Kapımızdan yoğurtçu, bahçemizden ishak kuşu, kalbimizden yeni çıkan şarkılar geçerdi.
Kışın bir sobamız olurdu. Sobanın yanında kedimiz, kedinin önünde yün yumağı.
Bir hayat bilgisi fotoğrafı gibiydik…
Yerli malı kullanan, yurdunun üç tarafı denizlerle çevrili…
Kuru üzüm, incir, fındık, tütün, çay, narenciye, kavun karpuz yetiştiren.
Kuru üzümle inciri satan, karşılığında çamaşır makinesi, radyo ve otomobil alan…
Bir toprağın fertleri…
Biraz yoksul, biraz mütevekkil, biraz mahcup, biraz kırılgan, biraz naif, ama hep umutlu…

Özlerdik memleketteki halamızı, ince doğranmış bir dilim pastırmayı, yurttan sesler korosunu.
Akşam komşuluklarını, radyo tiyatrolarını, sabah ezanını, kalaycıyı, bozacıyı…
Münir Nurettin şarkılarını, Orhan Boran yarışmalarını, Kandil gecelerini…
Duvarlarımızın sarmaşıklarını, bakkalımızın utana sıkıla veresiye hatırlatmalarını…
Okul önü koz helvalarını, akşam oturmalarını ve hayatı…
Ben;
Çorbalardan tarhanayı, yemeklerden kuru fasulyeyi belki bunun için çok sevdim…
Yollar bozuk, musluklar bozuk, ziller bozuk, paralar bozuk…
Ama adamlar sağlam idi.
Top oynardık, ip atlar, kedi kovalar, taşlarla birbirimizin başını yarar, mahalle savaşları çıkarırdık…
Gece olunca da tutar babalarımızın elinden, yazlık sinemalara gider, Sadri Alışık, Vahi Öz, Belgin Doruk, Cüneyt Arkın seyreder
Olimpos gazozları içer, güler, eğlenir, bağırır, çağırır, dönerken yıldızları sayardık…
Biz sıkı çocuklardık…
Biz kimseden yana değildik, kimsenin de kendinden yana olmasını istediği birileri olmazdı…
Bir değirmendeydik, öğütülen, öğütülürken türküler söyleyen buğday başaklarına benziyorduk …
Bu şehrin yıldızları vardı…
Saçlarına kurdeleler takan, çivitle yıkanmaktan aşınmış beyaz çoraplarına leke bulaşmasın diye su birikintilerinden sakınan…
Gözleri önlerinde, yürekleri ve beslenme çantaları ellerinde küçük çocukları vardı bu şehrin…
Bu şehrin yıldızları vardı.
Ben Beşiktaş’ı, en yakın arkadaşım Fener’i tutardı…
Konya tahıl ambarı, Mersin muz cennetiydi… 
Başımız ağrırdı komşumuz vardı, gönlümüz daralırdı komşumuz vardı…
Çorbamızı, umutlarımızı, memleket kadar kalbimizi paylaştığımız komşularımız vardı…
Geceleri bekçimiz, gündüzleri sütçümüz, bizim kadar zayıf da olsa, nohuda ve makarnaya alışmış da olsa , Sarman adında bir kedimiz..
Ceplerimizde kırık misketlerimiz, çamur bulaşığı ellerimiz ve gülümseyen bir yüzümüz…
Göstermekten utanmayacağımız bir içimiz, bir araya gelerek çektirebileceğimiz bir aile fotoğrafımız vardı…
Bir sabah bütün iyi şeylerin, Kadıköy iskelesinden hayal ülkesine doğru demir alan bir şirket-i Hayriye vapuru gibi, aramızdan ayrıldığını gördük.
Ne harman sigara kaldı geriye, ne Olimpos gazozu, ne de Sadri Alışık kalan?
Kalan bir tortuydu belki, belki kırık bir rüya denizi…
Belki suya düşürdüğümüz suretimizin cep aynamıza nüktedan bir yansımasıydı her şey…
Her şey, büyüsünü kaybetmişti belki de…
Belki de biz bir rüya mı görmüştük?
Hadi hepsi yalandı…
Hadi hepsi hayaldi…
Hadi hepsini ben uydurmuştum.
Ama rüyalarımızın melekleri ve sofralarımızın daim konukları kuşlar….
Ya onlar?..
Onları siz de görmediniz mi?
Sizin de sofralarınıza konup, rüyalarınıza uğramadılar mı?
Onlar da mı yalandı?….

 

Çeşitli Makale ve Yazılarım için:
http://www.turklider.org/TR/DesktopDefault.aspx?tabid=1583 da ” Haluk Cangökçe Gözüyle”

Araç çubuğuna atla